J. Îhsan Espar: Kırmancca’nın görünürlüğü arttı

  • Görece bir iyileşmeden söz edebiliriz. Kırmancca nispeten medyada düne göre daha görünür olmaya başladı. Periyodik çıkan gazete ve dergilerde Kırmancca'nın okur-yazar sayısını arttırdığını gözlemliyorum.

  İlk yazılı metinleri Rus dilbilimci Peter İvanoviç Lerch tarafından derlenen ve 1858 yılında St. Petersburg’da yayınlanan Kürtçe’nin Kırmancca lehçesi, UNESCO’nun ‘yok olma tehlikesi altında olan dil ve lehçeler’ listesinde yer alıyor. Kırmancca’nın korunması, geliştirilmesi ve standart bir yazı diline kavuşmasını amaçlayan Vate Çalışma Grubu, kurulduğu günden bu yana Kırmancca’ya dair birçok çalışmaya imza attı. Çıkardıkları ‘Vate’ dergisi ile bu çalışmalarını ete kemiğe büründürenlerden biri olan hem Vate Çalışma Grubu üyesi hem de Vate dergisi Genel Yayın Yönetmeni J. Îhsan Espar ile çalışmaları hakkında konuştuk.

Vate Çalışma Grubu olarak Haziran ayı içerisinde gerçekleştirdiğiniz 29. çalıştayda 2 bin 500 kelime üzerinde çalışarak belediye terminolojisi oluşturdunuz. Vate Çalışma Grubu bundan sonra hangi bölümler üzerinde çalışmayı hedefliyor? 
Bilindiği gibi Vate Çalışma Grubu, 2-3-4 Ağustos 1996 tarihinde Stockholm’de ilk toplantısını yaptı. Bu toplantıda, Kırmancca’nın standart bir yazı diline kavuşmasını amaçlayan çalışmanın süreklileştirilmesi yönünde de bir karar alındı ve sizin de belirttiğiniz gibi 29. toplantısını 27-30 Haziran 2016 tarihleri arasında Diyarbakır’da yaptı. Bu son toplantıda belediyecilikle ilgili çok sayıdaki terimlerden bir kısmı üzerinde çalıştı. Bu yirmi yıllık çalışma süresi içinde değişik alanlarda sözcük ve terimlerin standartlaştırılması çalışmasını yürüttü. Hukuk, yönetim, anatomi, sağlık, coğrafya, ekonomi, ziraat, meslek, trafik, eğitim, sağlık, ev, aile, akrabalık, ölçüm, zaman, hayvancılık, akademik çalışma terimleri, dil bilgisi  ve benzerleri, çalışılan konu başlıklarından birkaçıdır.
Elbette hala çalışılması gereken alanlar bir hayli fazladır. Önümüzdeki süreçte gündemimizde sosyal hizmetler, basın, bilgi işlem, ulaşım, emlak, imar, spor, soyut kavramlar gibi alanlardaki sözcük ve terimler üzerine çalışmalar bulunuyor.
Vate Çalışma Grubu, Kırmancca’nın standardizasyonu çalışmalarında yapılan işin niteliğine çok değer veriyor ve bu toplantılarda standartlaşmayı hedefleyen birkaç işi bir arada yapmaya çalışıyor. Önem ve aciliyetine göre değişik yazım kurallarının tespiti her toplantıda gündem maddelerinden biri oluyor. Gramerle ilgili değişik konular ele alınıyor ve bazı tespitler yapılıyor.
Tüm bunların yanında Kırmancca’nın mümkün olduğu oranda bütün şive ve ağızlarının sözcük dokümantasyonu yapılıyor. Kısaca bu çalışmanın amacı, yeni ve eklektik bir dil yaratmak değil; tam aksine var olanın anlaşılabilmesi için standartlaşmaya gidiliyor, dil geliştirilip güçlendiriliyor ve mümkün olduğu oranda farklı şivelerdeki ortak formlar tercih edilerek ilk etapta Kırmanclar arasında yazılı iletişimin kolaylaştırılması hedefleniyor.

Kırmancca anadilde eğitim için mevcut durumda gereken yazılı materyal ve teknik altyapı hazırlığı var mı?


Vate Çalışma Grubu’nun, grup olarak ders kitapları yazma veya anadil eğitimi için materyal hazırlama gibi bir amacı olmadı. Şu anda grup üyelerinin sayısı yirmi beş kişidir. Bu arkadaşların içinde eğitimciler de var. Ders kitapları yazanların yanında çocuk kitapları yazanlar ve değişik dillerden Kırmancca’ya çok sayıda çocuk kitabı çevirenler de var.

Kırmancca’nın kaybolma tehlikesi halen devam ediyor. Kırmancca’yı yaşatma, koruma ve eğitim dili haline getirmenin temel taşları neler sizce?
Bence Kırmancca’yı hem bugün ve hem de yakın bir gelecekte koruma ve yaşatmanın temel taşlarını döşemek için devletin sürdürdüğü dil politikalarının değişmesi gerekmektedir.
Bugün devletin Türkçe dışındaki dillere karşı sürdürdüğü asimilasyoncu ve ayrımcı politikanın bir sonucu olarak hala Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da ne kadar Kırmanc nüfusun olduğunu ve kaç kişinin Kırmancca konuştuğunu bilmiyoruz. Bildiğiniz gibi eğer devlet bunu öğrenmek isterse, yapılacak nüfus sayımında sorulacak bir soruya bağlı. Ama Kırmancca konuşanların yaşadığı bölgeleri dikkate aldığımızda bu 3-4 milyonluk bir nüfusa tekabül ediyor. Diğer Kürt nüfusunu bir tarafa bırakalım, sadece Kırmancca konuşanlardan bile sayıca çok az olan birçok bağımsız devlet bulunuyor. Ancak Kırmancca, 2016’nın Türkiye’sinde sadece ilköğretimde 5. sınıftan sonra seçmeli ders olarak okunabiliniyor. Bu seçmeli ders de göstermelik, çünkü altyapısı yok. Örneğin müfredatı yok, yeterince eğitimli öğretmen yok, var olan eğitimli öğretmenlerle ilgili bir istihdam politikası yok, ders kitapları yok ve en önemlisi dilimizin devlet nezdinde bir ismi yok, Kürtçe ya da Kırmancca dememek için ‘yaşayan yerel dil ve lehçeler’ denilmiş. Devletin dilimizi isimsizleştirmesi, bilinçli bir seçimdir. Böyle bir tercih, dil politikasının hala inkarcı ve asimilasyonist olduğunun bir kanıtı. İsveçli dilbilimci Tore Janson’un da belirttiği gibi bir dilin var olabilmesi için her şeyden önce bir isminin olması gerekiyor, eğer bir dilin belli bir ismi yok ise o dilden nasıl bahsedeceğiz.
Devletin dil politikası radikal bir biçimde değişmedikçe, bu politikanın yarattığı tahribatları bugün tek tek birey ya da ideal gruplar şeklinde yaptığımız çalışmalarla düzeltmek imkansızdır. Ve bence Kürtler, Kürtleri eşit yurttaş olarak kabul ettiğini iddia eden devletle ilişkilerini yeniden gözden geçirmelidir. Madem ki Kürtler, Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşlarıdır; tüm yurttaşlar kanunlar önünde eşit haklara sahiptir ve her yurttaşın hem hak ve hem de ödevleri vardır. O zaman Kürtler, her platformda devletten gasp edilen yurttaşlık haklarının gaspına bir son verilmesini istemeyi daha güçlü bir şekilde sürdürmelidir. Eğer devlet Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerinin en başında gelen anadilinde eğitimi engelliyorsa, yasal bir güvenceye kavuşturamıyorsa Kürtler de yurttaşlık ödevlerinin bazılarını yerine getirmemeyi düşünebilmelidir. Çünkü yurttaşlık, devletle birey arasındaki bir sözleşmedir. Tüm sözleşmeler gibi taraflardan biri yükümlülüğünü yerine getirmediği zaman sözleşme hükmünü yitirir.

Çok dilli eğitimin yapıldığı bir ülkede yaşıyorsunuz. Çalışmalarınızda bunun avantaj veya dezavantajlarından bahseder misiniz?
Çok dilli eğitimin ne bizim için ne de herhangi bir toplumsal grup için dezavantajları olmaz. Çok dilli eğitimin yapıldığı ülkede yaşıyor olmamızın en önemli faydası, Kürtçe’ye yönelik inkarcı dil politikalarının çağdışılığı her gün bilincimize çarpıyor. Bildiğiniz gibi Avrupa’nın birçok ülkesinde çok küçük azınlıklar bile Türkiye’de Kürtlerin sahip olduğu dil haklarından çok daha fazlasına sahip. Örneğin İsveç’te azınlık olarak kabul edilen Laponlar, Romanlar ve çok az kişinin konuştuğu üç dile daha resmi dil statüsü verilmiş. Bunun anlamı şu: Yasal olarak İsveççe hangi haklara sahipse, bu azınlık dilleri de aynı haklara sahiptir. Bunun dışında İsveç’e değişik nedenlerden dolayı göç etmiş yabancılar, anadili eğitimi konusunda Türkiye’deki Kürtlerden çok daha ileri haklara sahiptir. Her şeyden önce her dilin bir ‘ismi’ var. Bütün dillerde eğitimli, yasal statüsü olan kadrolu öğretmen var. Onlarca ders kitabı var ve kitap alımı için her öğretmen için yeterli ödenek var. Sadece Stockholm Belediyesi’nde 60 dilde 400 kadrolu öğretmen çalışıyor.
Kırmancca’nın en önemli sorunu devletin sürdürdüğü bu dil politikası olduğu için eğer izin verirseniz bu konuda birkaç örnek daha vermek istiyorum. Önce Finlandiya örneğine bakalım: Finlandiya’daki İsveçli nüfusun hakları yasal olarak teminat altına alınmıştır. 1919’da Finlandiya Anayasası‘na Fince ve İsveççe Finlandiya’nın iki resmi dili olarak yazılmıştır. İki dillilik şu anlama geliyor: Bütün kanunlar, kararnameler, genelgeler iki dilli olmak zorunda. Eğitim iki dilde yapılıyor, bütün kamu hizmetleri iki dilde veriliyor, hatta levhalar iki dilli. İki dilli belediyelerin sınırları içinde çalışan bütün kamu personelinin iki dilli olması gerekiyor. Okullarda Fince konuşan çoğunluk İsveççe, İsveççe konuşan azınlık Fince eğitim alıyor. Buna rağmen karşılıklı ilişkilerde yanlış anlaşılmanın mahsurlarını önlemek için herkes iki dilli olarak kabul edilmiyor. Finlandiya’da 389 tek dilli ‘Fince’ belediye, 21 tek dilli ‘İsveççe’ belediye ve 42 iki dilli belediye bulunuyor.
Kanada’da 1968’den beri İngilizce ve Fransızca resmi dillerdir. Ancak daha sonra Fransızca konuşan Kanadalılar İngilizce’nin kendi dilleri için tehdit olduğunu düşünerek 1977’den itibaren teritoryal ilkeyi benimseyerek kendi sınırları dahilinde Fransızca’yı tek resmi dil olarak kabul ettiler. Fransızca ve Flamanca’nın resmi dil olduğu Belçika’da ferdi tercih ilkesi benimsenmiş; yurttaşlar diledikleri yerde diledikleri dili kullanıyorlar ve diledikleri dilde hizmet ve eğitim alıyorlar. Tüm bunları şunun için anlatıyorum: Eğer Türkiye gerçekten çoğulcu bir dil politikası benimserse sorunlar çok kolay aşılır, bu konuda dünyada sayısız model var.

Geçmiş yıllara nazaran Kırmancca’ya dair gözle görünür bir ilgiden söz etmek mümkün gibi... Buna katılıyor musunuz?
Görece bir iyileşmeden söz edebiliriz. Teknolojik gelişmenin yarattığı iletişim araç ve olanaklarının çok çeşitliliği sonucu dünya giderek küçülüyor. Bildiğiniz gibi bu gelişmenin hem olumlu hem de olumsuz sonuçları olabilir. Kırmancca nispeten medyada düne göre daha görünür olmaya başladı. Kuşkusuz Kırmancca yayın yapan televizyon, radyo ve internet yayınlarının izlenme oranlarını tespit etmemiz mümkün değil ama bu yayın faaliyetlerinin Kırmancca’nın kullanım alanlarının genişlemesine katkı sunduğunu düşünüyorum. Yazılı basında Kırmancca konuşan Kürt nüfus oranına göre çok çok az olsa bile, periyodik çıkan gazete ve dergilerin Kırmancca’nın okur-yazar sayısını arttırdığını gözlemliyorum. Bazı üniversitelerdeki Kırmancca lisans ve master programlarına devam eden ya da mezun olanların Kırmancca yazma, araştırma gibi aktivitelerini Vate dergisine gönderdikleri çok sayıda yazıdan da anlıyorum.

Vate dergisinin 50. sayısı yakın bir zamanda çıkacak. Kırmancca yazılı basın açısından Vate’yi referans olarak ele alırsak nelere vesile oldu, neyi başardı?
Redaksiyonumuzun planlamasına göre Vate dergisinin 50. sayısı, bu yıl Aralık ayının son haftasında okuyucularımıza ulaşacak. Elbette Vate dergisinin neleri başardığı konusunda daha tarafsız bir değerlendirmeyi dergiyi izleyen ya da araştıran kişilerden alabileceğinizi düşünüyorum. Ben derginin genel yayın yönetmeni olarak şunları söyleyebilirim: Her şeyden önce Vate dergisi, Kürdistan tarihinde tamamen Kırmancca çıkan en uzun süreli ilk periyodik yayındır. Dergi, Vate Çalışma Grubu’nun 1997’deki ikinci toplantısında alınan bir kararla Ağustos 1997’de yayın hayatına başladı. Derginin ilk yirmi sayısı Stockholm’de ama son yirmi dokuz sayısı İstanbul’da yayınlanmıştır.
Okuyucularımızın derginin hacmi ile ilgili bir fikri olsun diye söylüyorum, derginin 49 sayısı, yedi-sekiz bin sayfa Kırmancca yazılı metin demektir. Derginin yazı türlerinin tasnifine baktığımızda söyleşiler, şiirler, hikayeler, sözlük ve deyim çalışmaları, dilbilgisi ve yazım kuralları, masallar (derlenen), tarih ile ilgili yazılar, kitap tanıtımı ve eleştirisi, dini metinler, edebi ve kültürel makaleler ve benzeri değişik türleri görüyoruz.
Kırmancca gibi çok az yazılan bir lehçede uzun süreli yayın yaşamı ile Vate dergisinin çok önemli bir fonksiyona sahip olduğunu düşünüyorum. Sürdürülen standartlaştırma çalışmaları ile birlikte Vate dergisi, Kırmancca yazı dilinin oluşması, gelişmesi ve nispeten yaygın bir biçimde kullanılmasını sağlama yönünde çok önemli adımlar atmıştır. Yaklaşık iki yüz kişi, Vate dergisinde yazı yazmıştır. Bunların önemli bir kısmı Kırmancca yazın ve kültür dünyasında yazar olarak kalıcılaşmış.
Vate Çalışma Grubu’nun bir ay önce yayımladığı yaklaşık bin sayfalık Kırmancca (Zazaca) - Türkçe Sözlük’te 50 bin sözcük bulunmaktadır. Bu sözcüklerden 15 bini temel, standartlaştırılmış sözcüktür. 12 bin sözcük, bu standart sözcüklerle ilintili olanlardır. Geriye kalanlar ise temel sözcüklerin versiyonlarından oluşmaktadır. Yine grubun Türkçe-Kırmancca (Zazaca) Sözlüğünde 10 binin üzerinde temel sözcük standartlaştırılmıştır. Çok baskısı yapılan ‘Rastnuştişê Kırmanckî (Zazakî)’ adlı Kırmancca yazım kılavuzu ve sözlükler, standart Kırmancca’nin temel eserleridir.
Son olarak şu hususu da belirtmemiz gerekiyor: Vate Çalışma Grubu ve Vate dergisinin Kırmancca’nın gelişmesine sunduğu katkıları değerlendirirken göz önüne alınması gereken önemli bir diğer ölçü de Kırmancca kitap yayımcılığıdır. İlk Kırmancca kitabın yayımlanmasından, yani 1899 yılından 1996 yılına kadar yaklaşık olarak 100 yılda 23 adet Kırmancca kitap yayımlanmıştı. Bu 23 kitaptan birkaçı bröşür niteliğindedir. Ama 1996 yılından, yani Vate Çalışma Grubu’nun ilk toplantısından günümüze kadar yayımlanan Kırmancca kitap sayısı 300’ü aşmıştır. Ve bu kitapların önemli bir çoğunluğunun yazar ya da çevirmenleri, Vate Çalışma Grubu’nu oluşturan ya da bu çalışmaya katkı sunan kişilerden oluşmaktadır.

29. Çalıştay’da Kırmancca hikaye ve şiir yarışması kararı aldınız. Bu fikrin oluşum sürecini ve yarışmanın amacını açıklar mısınız?
Daha önce söz ettiğim tarihlerden de anlaşılacağı gibi 2017, Vate dergisinin yayın yaşamında yirminci yıl. Tamamen bir tesadüf olarak Vate dergisi de ellinci sayısı ile 2017 yılına giriyor. Vate Çalışma Grubu, yarışma gerekçelerinden birincisini derginin yayın hayatında 20’nci yılını ve 50’nci sayısını kutlamak, ikincisini ise Kırmancca yazı diline verilen değeri yüceltmek ve yazı dilinin gelişmesine ivme kazandırmak, bu alanda çalışan kişileri özendirmek biçiminde açıklamıştır. Yarışmanın oluşum süreci ile ilgili kişisel görüşüm şöyledir: Bugün Kırmancca yazı dilinin gelişim düzeyi, böylesi bir yarışmanın iyi bir düzeyde gerçekleşmesine imkan veriyor. Ben Kırmancca yazarların, şairlerin bu yarışmayı Kırmancca yazı dilinin hak ettiği nitelikli bir etkinlik olarak göreceklerine ve yarışmaya katılacaklarına inanıyorum. Vate dergisinin Hikaye ve Şiir Ödülü Yarışması’na katılma koşullarıyla ilgili duyurusunu Vate dergisinin 49. sayısında ve derginin Facebook hesabında bulabileceklerini de okuyucularınızla paylaşmak istiyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar